14 Aralık 2008 Pazar

İSTANBUL YANIYOR

22 Kasım 2008 Cumartesi

ORGAN BAĞIŞI



internet kullanan herkes toplumsal duyarlılığa dem vuran, haydi bu mesajı ne kadar fazla kişiye yollarsak falanca kişi ya da kuruma faydası olacak diye bahseden maillere muhatap olur. O mailleri forwardlayıp size yollayan arkadaşınız içeriğini pek önemsemez o sadece işini yapmaya çalışır, çünkü mailde eğer şu kadar gün içinde şu kadar kişiye yollamazsa başına gelecekler yeteri kadar korkutucudur onu için, benzer durumda insanların başlarına gelmedik şeyler kalmadığından bahsedilir, evlerini, işlerini, ailelerini kaybettiklerinden söz edilir, şimdi ben size peşinen söyliyim bu maili birkaç gün içinde, birkaç kişiye atmazsanız hiçbir şey olmaz..! başınıza da bir şey gelmez, ama atarsanız ve attığınız kişi bu yazıdan etkilenip eyleme geçerse belki de bir insanın hayatını kurtarmaya vesile olursunuz …

Hayatın her anında başımıza gelecekler konusunda son derece duayrsız bir toplum olduğumuz aşikardır, birkaç yıl evvel artık bu toplumda yaşayan bir fert olarak daha fazla ne yapabilirim düşüncesi ile organlarımı bağışlamaya karar verdim.
ancak organ bağışı yapan insan sayısı çoğalmadıkça sonuca ulaşılamayacağını anlamamda çok sürmedi, bu metini yazıp yazmamak konusunda çok düşündüm faydası olur mu olmaz mı bilmiyorum ama yazmaya karar verdim. Böyle bir konuda populizm yaptığım düşünülür mü? bilmiyorum ama, umarım deli saçması maillere gösterdikleri duyarlılığı bu mailede gösterirler ve organlarını bağışlamayı düşünen insanları harekete geçirirler. Öldükten sonra hiçbir işe yaramadığını bildiğimiz organlarla başka başka insanların hayat bulması azımsanmıyacak kadar ulvi bir davranıştır kanımca,herkesi duyarlı olup organlarını bağışlamaya çağırıyorum buradan…
Bir karar verin insanlık adına; gidin yüreğinizi koyun ortaya, böbreğinizi karaciğerinizi, korneanızı hatta tamamı şıkkını seçin gitsin,, siz hayata gözlerinizi yumduğunuzda kalp yetmezliği çeken bir genç kıza nakledilsin mesela yüreğiniz, yeniden atsın o yürek sevgiyle ve büyük bir coşkuyla, gözünüzü gökkuşağının renklerini hiç görmemiş bir delikanlıya taksınlar örneğin, bütün tabiatın renklerini sizin gözlerinizle görsün bir düşünün az şey mi yapmış olursunuz insanlık adına???
Ümit Balçık 21 Kasım 2008 İstanbul

18 Kasım 2008 Salı

SANA

9 Ekim 2008 Perşembe

TALAN

1 Ekim 2008 Çarşamba

gitme dur ne olur !

5 Ağustos 2008 Salı

Günahkar

3 Ağustos 2008 Pazar

" Ümitsiz "

18 Şubat 2008 Pazartesi

SONSUZA DEK ÇEVRİMDIŞI


Bu günkü yazının konusu “ÖLÜM”… Hayata dair başlığına bir nevi tezat yani… Aslında pek çok yanıyla hayatın tam içinde bir konudur ölüm, hepimiz biliriz bir gün öleceğimizi ama bahsetmekten ve de düşünmekten kaçınırız ölümümüzü ve çoğu zaman unutmak istercesine yaşarız hayatı ölüme inat…Planlar, birikimler, yatırımlar hiç ölmeyecek mişcesine bir hırsa kapılırız, ölümün çok yakın olduğunu bildiğimiz halde hemde… Şimdi bu satırları okurken bazı arkadaşlarımın “ Lan olum nerden buldun bu sevimsiz konuyu” demesini duyar gibiyim”))) Deprem gerçeği, trafik kazaları, cinayetler, kazalar daha bir çok neden yaşadığımız çağda daha bir yakınlaştırdı ölümü insanoğlu' na ve yine insanoğlu “ecel gelirse cihan’ e baş ağrısı bahane” deyimleri ile karşıladı “her nefis ölümü tadacaktır “ Ayetini…Ecel şerbetini içtiğimizde imam guslü aldırıp pamuğu tıkadıktan sonra))) bir tabut içinde çıkaracaklar akrabalarımız ve cenaze cemaatimizin önüne, bunun bir anlamı da şudur : artık sonsuza dek kadar çevrimdışı sınız, asla ve asla online olamayacaksınız ))) format bile atsalar nafile…! önümüzdeki cemaat artık e-mail yollayamayacak belki ruhumuza fatiha yollarlar akıllarına gelirse ))) hani bilgisayarımıza virüs girince panikliyoruz ya..!, bakalım kara toprak‘ta her bir yanımıza, yılanlar, çıyanlar girince ne halt edeceğiz))) Böyle bir şey ölüm işte… popçular bile maytap geçer insanın bu çaresizliği ile “herkes cennete gitmek ister, ama ölmek isteyen yok” deyip de, mal sahibi, mülk sahibi hani bunun ilk sahibi en ünlülerinden bu şarkıların ama söyleyen de mal üstüne mal koyma telaşındadır nedense ? biz de yazıyı fazla uzatmadan hayyam dan bir rubai ile son verelim.
Neme lazım tamamlayamadan ani bir kalp krizi, yada şiddetli bir deprem olur ölür gideriz. ))))))

Kimler geldi bu dünya’ya, neler neler istediler
Sonra hepsi bu dünya'yı bırakıp gittiler,
Sen şimdi hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
Ya işte onlar da senin gibiydiler.

4 Şubat 2008 Pazartesi

" FELİÇİTA MEHMET "


Eurovision şarkı yarışmalarının milli bir dava gibi görüldüğü, sıfır puan çekmemizin ardından günlerce travmatik bir ruh halinin yaşandığı 80 lerin başında Sanremo müzik festivalinde italyan albano&romina Power çifti şarkıları “feliçita” ile birincilik ipini göğüslemiş ve “feliçita” adlı parça neredeyse tüm dünya ülkelerinde dillere pelesenk olmuştu, tabi Türkiye’de de yaşlı, genç, kadın, erkek herkes bu şarkıyı mırıldanıyordu... Siyah beyaz ve tek kanaldan yayın yapan Trt’li yıllardı o yıllar, Ertürk Yöndem “ adlı yapımcı “perde arkası” adlı programı için canlı sokak ropörtajı yaparken belkide kariyerinin ropörtajını bir kaç dakika sonra yapacağından habersiz insanlara mikrofon uzatıyordu kalabalığın arasından uzanan cılız bir el mikrofonu kaptığı gibi “feliçita” yı söylemeye başladı, hemen hemen “feliçita” hariç şarkının bütün sözlerini uyduruyor takıldığı yerlerde melodiye ağzıyla taklit ediyordu “na na na na na feliçita feliçita” Mehmet ti adı tahminen 12-13 yaşlarında esmer, çürük dişli zayıf bir çocuktu, Türkiye daha o yıllarda sokak çocuğu kavramı ile tanışmamıştı, devlet sosyal devlet olma konusunda bu kadar acze düşmemişti daha.. şarkıdan sonra hikayesinide anlattı öz ailesinin yanında mutsuz bir çocukluk geçirmiş evden kaçmış sokaklarda yatıp kalkıyordu Mehmet feliçita’nın Türkçe karşılığı “mutluluk” tu muhtemelen ondan habersiz mutlu bir şekilde söylüyordu şarkıyı, olanca sefilliğine rağmen gözlerinin içi parlıyordu “feliçita” derken.. Bütün Türkiye zaten tek olan bu televizyon kanalına kilitlenmişti insanların kimi acı acı gülümseyerek, kimi gözyaşları içinde seyrediyordu Mehmet’i, sonra ne mi oldu?? Günlerce haftalarca feliçita Mehmet’le yattı kalktı bütün ülke, her yerde o konuşuldu.. adına bir sürü programlar yapıldı kelimenin tam anlamı ile bir şehir efsanesi oldu feliçita Mehmet, birkaç kez onu bulup çıkardılar televizyona, daha bir sefil hallerini kazıdılar milletin yüreğine, yıllar sonra sokaklarda öldüğüne dair haberler yayınlandı.. yok ölmedi yaşıyor diye yalanlama haberleri de peşi sıra geldi, tamamen unutulduğunu düşünürken sanal alemde öylesine bir araştırdım feliçita Mehmet’ i ve anladım ki efsane sürüyor... arama motorlarından tonlarca yazıya rastladım onunla ilgili, şu benim eleştirdiğim facebook’ çular bile bir grup kurmuşlar adına... yaşıyor mu öldü mü bilinmez ama sokak çocukları adına bir sembol oldu feliçita Mehmet malesef yurdum insanı kanıksadı sokak çocuğu kavramını ve aradan geçen yıllar sayısını artırdı feliçita Mehmet’lerin devletin aczine, insanların vurdum duymazlıkları da eklendi, şimdilerde ilgisizlikten bir kenara itilmiş kendi kaderlerine terkedilmiş yüzlerce belki binlerce feliçita Mehmetler kapladı kentlerin sokaklarını devlet üzerine düşüne ne zaman yapar bilinmez ama bizler en azından saçlarını okşayabiliriz feliçita Mehmet lerin, az şey sayılmaz, sevgisizlikten sokaklara düşmüş bu çocuklar için, en azından bunu yapmalıyız...

(dinlemek isteyenlere feliçita şarkısının link'i)

http://www.youtube.com/watch?v=_Kc4epuVr90

SOKAK ÇOCUKLARI

Sarılmışlar kaldırımlara
bir umuda sarılır gibi
vicdanlara saplanan,
zehirli bir hançercesine

utanır kaldırım taşlarından
bu koca kentin sokakları
tarifsiz acılarla yoğrulurken
sokak çocukları...

Ümit balçık (2008 istanbul)

1 Şubat 2008 Cuma

Kim ne kadar hayvan, kim ne kadar insan!


Tanıdığımızı zannederiz ancak bir çoğumuz pekte iyi bilmeyiz hayvanlar alemini... hayatımızın her alanında faydalandığımız hayvanları kategorize ederiz : evciller, yabaniler, yırtıcılar gibi, hayvanların genel karakterine göre deyimler üretiriz... günlük hayatta birine gaz vermek için aslan gibi herifsin diye başlarız lafa ama aynı adama ayı gibi herifsin derseniz muhtemelen gözünüzün üstüne yumruğu yersiniz...oysa aslan’da, ayı’da ikisi de hayvan, birde aynı familyadan olanlar var mesela kurt yüce bir sembol dur, ama it aşağılıktır , hele çakal o daha feci, aslına bakarsan aynı familyadan hayvanlar, ama kimi övgü, kimi yergi sebebidir, başbakan tayyipler alemi karikatür’üne bozuldu dava açtı onu hayvan şekillerinde resmetmişler diye... hayvanlar; yılan, deve, ördek, maymun, inek yerine aslan, kaplan, kartal kurt gibi yüce payelerle anılan hayvanlar olsa aynı tepkiyi verir miydi acaba??? hayvanlar alemi bir bütün olarak anılmaz nedense? ayrıştırılır hep birbirlerinden, yapılan araştırmalarla insana eşlik eden en eski hayvan türünün köpek olduğu bilinir, insana en sadık olanı da bana göre onlardır, hayatın her alanında yararlanırız onlardan bazen göçük altında birilerini kurtarmaya çalışırken, bazen kızak çekerken, bazen uyuşturucu zulası ararken, bekçilik yaparken, bazen sürüyü korurken, bazen de kör bir insanın önünde rastlarız onlara yol gösterirken... ancak insanoğlu diğer hayvanlara olduğu gibi köpeğe karşıda hayırsızdır.... gündelik hayatta konuştuğumuz dilde belli ederiz bunu köpeklik yapma diye aşağılarız karşımızdakini, evimizin kapısını köpeğimize teslim ederiz kimi zaman hırsız girmesin diye, ama birine kızgınsanız köpek gibi kapıma geldi deyiverirsiniz birden... bizde hayvan lafının karşılığı hakarettir, küfürdür, onlar koklaşa koklaşa anlaşırken, biz konuşa konuşa pek anlaşamayız nedense, bazen hayvanlar bile birbirine yardım ederken biz birbirimize sırtımızı döneriz, çarpıcı bir örnektir penguenlerin sadakati : Tek eşlidirler, asla eşlerinden başkası ile olmazlar, peki ya insanlar ??? sormak lazım; kim ne kadar hayvan, kim ne kadar insan ??

( Garip bir tesadüf bu satırları yazarken Show tv de can dostum diye bir reality show başladı başrolde köpekler)) kullanım alanımıza bir yenisini daha ekledik magazinde dahil oldu )

26 Ocak 2008 Cumartesi

KIZ KULESİ



KIZ KULESİ

zaman en güzel çocuğunu öldürüyor
ben ateşe verirken Kız Kulesi' ni
gecenin şehveti ile tutuşmuş ay,
bütün aşklar yangın yeridir şimdi

balıkçıların rakı bardaklarından buğuyu çaldım
yaşlı karanlığa çocuk gülüşleri taşıyorum usulca
gecenin gri dudakları denizin yosma teninde
omuzlarında mor diş izleriyle gülümserken deniz feneri
bir daha dönmemek üzere demir alıyor
limandan gemi,
yakamozlar tuz sızısı içinde biliyorlar
bu son seferi..

25 Ocak 2008 Cuma

AŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU


Onunla ilk tanışıklığımız uzun yıllar öncesine rastlar.... Nazımın ben bir ceviz ağacıyım gülhane parkında, ne sen bunun farkındasın, ne de polis farkında dediği parkta tanıştık aşık Veysel’le....Onu ilk gördüğümde fötr şapkalı, kucağında sazı olan bronz bir heykeldi aşık Veysel....Sonra ben adına hayat denen “ uzun ince bir yolda yürürken ” çok sık karşılaştık....bir başka anlatıyordu gönül gözüyle gördüğü dünyayı, bir başka yakıyordu yaktığı türkülerle adamı....Sevgiyi, kardeşliği, insanlığı ne güzel de özetliyordu....sözün özü “ benim sadık yarim dediğin kara toprak'ta yatarken sen ”.... İsteğin üzre “ dostlar seni hep hatırlıyor ” koca Veysel...
en azından ben..

20 Ocak 2008 Pazar

Karadeniz 'in Bıçkın Delikanlıları



Karadeniz 'in Bıçkın Delikanlıları....!!! Sizde Karadeniz gibisiniz hırçın ve asi, Astığınız astık, kestiğiniz kestik, adeta memleketin jandarmalığına soyunmuşsunuz, Hrıstiyan rahip öldürülür altından çıkan siz, Ermeni Gazeteci öldürülür altından çıkan siz, Farklı siyasi söylemi olan bir grup basın açıklaması yapmaya kalkar, linç etmeye kalkan yine siz, Karadeniz in dışında yaşayanları neredeyse vatan haini ilan edeceksiniz, yaaa arkadaş bu memleketi sadece siz mi seviyorsunuz Allah aşkına...! Mesela Güneydoğu, Doğu Anadolu Bölgesi insanı size göre top yekün potansiyel terörist, şimdi size soruyorum ŞANLI Urfa hangi bölgemizde peki GAZİ Antep yada KAHRAMAN Maraş bu vilayetlere bu payeleri T.B.M.M. neden verdi, Düşündünüzmü hiç? Arkanızı yaslamışsınız ormana; çaydı, fındıkdı, tütündü, deniz ürünleri derken karnınız tok, sırtınız pek, Ya o yörelerin insanı öylemi ? Altı ay kış, hayvancılık neredeyse yapılamıyor, tarım desen su yok, sanayi deseniz yıllarca ihmal edilmiş ve yok, insanlar biçare, aş yok, iş yok çareyi batıya büyük şehirlere göç de bulan büyük şehirlerin nüfusunu çoğaltmış, ne taşralı kalmış ne şehirli olabilmiş, kara cahilleri ise bir şekilde kandırılıp dağa çıkartılmış, Memleketin her yöresi bağrından Vatanperver yiğitler yetiştirdiği gibi , vatan haini şerefsizler de çıkarabilir, pek tabi Karadenizden de çıkabilir bunlar, İnsanları şuralı buralı diye ayırt etmek, onları karalamak ne ahlak'a ne din'e nede insan'lığa sığar, siz şimdi misyonerlik faliyeti içinde diye bir papaz öldürdünüz yaa, Hrıstiyanların yurdumuzda bu faliyetleri yürüttüğünü bilmeyen yok, ancak onlarla mücadelenin yolu öldürmek mi olmalı? Peki bizim yurt dışında yaşayan soydaşlarımız ne olacak, birileri de onlarımı katletsin dininden ötürü, Ermeni Gazeteci Hrant Dink cinayetine ne demeli Türkiye aleyhin de konuşmadığı için yurtdışındaki ermeni Diasporası tarafından sevilmeyen ve bu ülkede olan biteni en az senin, benim kadar eleştirmeye hakkı olan bir vatandaşı öldürmenize ne demeli ?? bugün Hrant Dink in Ölüm Yıldönümü onu buradan yad etmek istiyorum, insan yanımla ve bütün hümanist sıcaklığımla... Geçen sene bu gün bu suikastın ardından hepimiz ermeni yiz diye bağıran şakşakçılardan olmadım, ben ermeni değilim, Türk oğlu Türküm..ancak Türk olmam bu suikast i kınamamamı gerektirmez, başkaları tetikçisiyle hatıra resmi çektire dursun, bu suikast i mazur görende benden uzak dursun...!!! Şimdi beni yakından tanımayanlar Karadeniz lilere gıcık biri sanabilir, Hemen yazayım ben Karadeniz li bir annenin evladıyım orada doğup yaşamasamda, oradaki insanların genel özelliklerini taşıyorum yani bir yanımla bende Karadenizliyim ve Karadeniz insanı üstüne oynanan oyunlardan son derece rahatsızım...! Karadeniz insanı hoyrattır çabuk parlar, poyraz Karadeniz de sert eser, insanı da öyle, sizlere buradan seslenmek istiyorum Karadeniz in Gençleri kendinizce çeşitli bahaneler bulup insan öldürmeyi bırakın... en azından kendi yörenizin insanlarını yaşatmaya bakın, yıllar evvel Çernobil de nükleer bir patlama oldu en çok da Karadeniz bölgesi etkilendi bu radyasyon dan, insanlar genç yaşta kanser ve benzeri hastalıklardan ölüyorlar, hangimiz doyabildik sesine, yorumuna, bestelerine, Kazım Koyuncu’ nun hangimiz söyleyin?? Bu memleket için bir şeyler yapmak istiyorsanız eğer, önce bu olaya yeterli bir tepki koyup hesap sorun yetkililerden ve neler yapılabilir bundan sonra, haçan onu deyin baa uşaklar.....!!

Ümit BALÇIK
20 Ocak 2008

19 Ocak 2008 Cumartesi

FUTBOL ASLA SADECE FUTBOL DEĞİLDİR


"Futbol asla sadece futbol değildir" dünyanın sayılı futbol yorumcusu ve yazarlarından Simon Kuper 'in futbol ile ilgili yazdığı kitabın ismidir. Futbol dünyası ile ilgili yazılmış en çarpıcı en etkileyici kitap dır, kitabın içeriğinden çok adeta bir deyim haline gelen " Futbol asla sadece futbol değildir " in kendimce bir değerlendirmesini yapmak istedim, nedir peki futbol ??? bunu bir kaç cümle ile özetlemeye çalışmak çok zor bir durum olsa gerek, herkesin kendince bir değerlendirmesi muhakkak vardır, dünyanın en çok sevilen kitleleri arkasından sürükleyen milyarlarca dolar ekonomik değere sahip dünya üzerinde yaşayan birçok insanın yaşam biçimi olan bu spora yapılacak olumlu ve olumsuz bir çok yoruma rastlayabilirsiniz. Olayın ekonomik, sosyolojik boyutlarına fazla girmek istemiyorum, Futbol oynamayan bilmez, sadece seyretmek yetmez o bir tutkudur, bir çok biçimiyle hayatın ta kendisine benzer futbol, an be an ne olacağı bilinmez ikisinde de, mücadele etmeyen kazanamaz aynı hayatta olduğu gibi futbolda da, Bazılarına göre futbol 22 tane adamın saha içinde deli gibi koşturduğu ve binlerce insanın stadda, milyonların Tv başında seyrettiği bir ahmaklıktır futbol, kimine göre hayatın anlamı, renklerin kutsallığı, aidiyet duygusudur futbol, tıpkı benim sarı – lacivert renklere tutkunluğum gibi, Tıpkı benim pazara kadar değil, ölene kadar fenerli olduğum gibi...)))

16 Ocak 2008 Çarşamba

E GÜNAYDIN..!


İnternet forumlarından bir kaçında CocaCola logosunun tersten okunduğunda sözde arapça dinimize karşı bazı saldırılar olduğunu ve savaş çoktan başlamış diye başlık atıp herkese kopyalayın geyiği alıp yürüdüğünü fark ettim, size kısa bi şey anlatayım da savaş ne zaman başlamış görün...!Okuyunca ister vayy be deyin, ister hadi ya şeytanın avukatlığını yapmışsın yine deyin, tercih sizin, CocaCola yazısı tersten okundugunda, bazı el yazısı olan harfler, tersten arapça bazı harfleri andırıyormuş ta, o harflerden bazı cümleler çıkıyormuş ta ooooo... Ey sanal alemin komplo teorisyen leri neden o kadar uzağa gidiyorsunuz ben size ülkemizle ilgili bir gerçek anlatayım da biraz ona kafa yorun bakalım, kafanızı nerelere vuruyorsunuz?... 70 lerin sonu 80 li yılların başında masonların başında olduğu bir yayın gurubu toplumun ahlaki yapısını dejenerasyona uğratmak, bütün değerlerini altüst ederek işe yaramaz bi nesil yetişmesine ön ayak olmak ve nihayetinde ülkemizi daha kolay parçalamak için bir takım gazete ve dergiler yayınladılar, toplumun bir çok kesiminde olduğu gibi basın-yayın hayatında yer edinmiş batıdan maddi ve lojistik destek alan bu insanlar ( sanılmasın ki batı sadece pkk ile girilen çatışmalarda ölüp boynundan haç çıkan, bir kaç kürtçe lehçeyi ana dili gibi konuşan aslen nevada lı - teksas lı ajanlar yolluyor ülkemize) silahlı eyleme girişmeyen ancak toplumun bir çok alanını yönlendiren kültür mühendisleride sokuyo aramıza, işte bu yayın grubunun kurucuları yayınladıkları bu gazete ve gençlik dergilerinin bazılarına ilk bakışta anlamsız gibi duran isimler taktılar hey, şey dergileri gibi, gazetelerinden başlıca ları ise tan ve günaydın idi, yayınlarının bir kısmı zarar bile ederken yurtdışından sağlanan kaynakla çıkmasının sebebi aslında ülkemiz insanını şeytana günaydın dedirterek güne başlatmaktı..!, Yıllarca bizimle dalga geçer gibi bu amaçlarını uyguladılar, isterseniz yayınların bazılarının adlarını sıra ile yazalım " GÜNAYDIN. HEY. ŞEY. TAN " ne dersiniz böyle bir tesadüf olabilir mi? biraz düşünün bakalım, o yıllara yetişemediyseniz büyüklerinize sorun yayınların içeriklerini, bu günkü içine düşdüğümüz magazin ağırlıklı popüler kültürün bu yayınlar sayesinde o yıllarda nasıl pompalanmaya başlandığını, hemen hemen hepsinin gençleri uçkur sevdasına düşürüp, nasıl okumayı, üretmeyi, sorgulamayı unutturduğunu anlatırlar size... Eeeee ne zaman başlamış savaş deyin bakalım ???
16 Ocak 2008 Ümit BALÇIK

6 Ocak 2008 Pazar

FACEBOOK



Merhaba
Son zamanlarda bütün dünyayı ve Türkiye' yi saran Facebook sitesi için değerlendirme yapmak istedim; Belki de senin de facebook'ta bir profilin vardır öncelikle belirtmek istediğim husus kimseyi yargılamak, suçlamak gibi bir niyetimin olmadığı, bunu bilmeni isterim, benimkisi tamamen kendimce bir durum tespiti hepsi bu ! Paylaşmak istedim.
Facebook’ ta olan biteni iyi analiz edebilmek için önce hayali bir profil oluşturup siteye üye oldum, ya kardeşim tamam da hani bu sitenin amacı kaybettiğin ve uzun süredir irtibat kuramadığın arkadaşlarını bulmaktı… O hayali profille ben kimsenin arkadaşı değildim ki … ama bir kaç gün içinde benim eklediklerim ve beni ekleyenlerle listemde onlarca profil oldu!!! İşte o an anladım ki bu facebook olayı aslında çok başka bi şey, genelde boş beleş insanların takıldığı, içinde onlarca hatta yüzlerce çelişkiyi barındıran bir site. Gerçek hayatın içinde ki güzelliklerden yoksun kalanların, monitörlerin arkasına sığınmış insanların gözdesi, birisi mesaj attı bayanlardan tanışıyor muyuz sen kimsin diye?? Sonrasındaki yazışmamızda şöyle bi şey söyledi : bu site sosyal aktiviteleri yapabileceğimiz bi site !!! insanın hade lennn!!! diyesi geliyor bir an için, arkadaşın sosyal aktivite ile neyi kastettiğini biraz açalım isterseniz : mesela profilinizde ki birine buradan rakı, cacık, haydari yollayabiliyorsun portföy bayağı geniş hayvan, çiçek, böcek ne varsa, yada o sizi kucaklıyor buradan sizde onu, bu sayede sosyalleşmiş oluyorsunuz bir nevi, hatta öpücük yolluyorsunuz ona platonik aşıksanız gizli mesaj yolluyorsun, karşılıklı grafikler video kayıtlar (eğlenceli, duygusal vs.) yollayabiliyorsunuz mesela o günkü ruh halinizi, ruh renginizi yansıtabiliyorsunuz profilinize falan filan bir sürü gereksiz teferruat. İlk bakışta bunlar boş beleş işler olsa da keyifli gibi gelebiliyor insana; hatta olayın genel olarak arkadaşlarla iletişim yerine yeni arkadaşlar, flört edinmek için olduğunu fark etseniz bile umursamıyorsunuz önceleri, profil sahibi bir çok kişi ise ilgilendiklerim şıkkına karşı cinsin adını yazıyor zaten, kendi hemcinsleri ile ilgilenmediğini ilan edercesine! …Yahu !!! arkadaşlığın cinsiyetimi olur be ?? basbayağı belli bu sitede neden olduğu anla işte, profilindekilerle karşı cinsi etkileyip yeni yeni hatunlar ya da çocuklar yapmak niyeti. …
Her neyse.. buna da diyeceğim bi şey yok , kendi meşrepleri içinde takılıyorlar der güler geçersin amaaaaa!!! profillerde öyle şeyler fark ettim ki,,, adamın hoop arkadaş diyesi geliyor, bu sitede her türlü popülizm gırla gidiyor zaten orası malum. Facebook olayında sadece bize has bir takım Türkçe eklentiler yapmışlar bu aktivitasyonları profiline ekleyip istediğin gibi sallıyorsun buradan, bu aralar en popüler olanları ise memleketimizdeki terör olayları ile ilgili teröre hayır eklentisi, fonda bir Türk bayrağı ve altta bir karanfil, profil sahibinin ismiyle falanca kişi şehitlerimize bir karanfil bıraktı diye bir köşe bu... ya kardeşim bu ne popülizm be siz kafayı mı yediniz yaaa!!! Bari şehitlerimizi alet etmeyin oyununuza, niye o karanfili gidip de bizzat şehit mezarlığına bırakmıyorsun? yada şehit aileleri yardımlaşma derneğinden bir düşkün şehit ailesinin adresini alıp o eve bir paket makarna bırakmıyorsun ??? zor geliyor dimi sıcacık evinden, ofisinden kahveni yudumlarken çıkıp bunlara yapmak, tamam diyelim ki kendi meşrebince sanal alemden bıraktın, orayı bir sanal şehit mezarlığı olarak kabul ettin peki be utanmaz adam!!! Hemen bir alt satırdaki eklentide Osmanlı pokesi’nden sana gelen kerhane tatlısını niye orada tutuyorsun, tut mouse ile ucundan başka bir köşeye taşı profilinin, şehide saygını biraz da böyle göster bari, yine başka bir profilde baktım adam coşmuş helal olsun diyorsun ilk bakışta profilde Türk bayrağı, teröre lanet köşesi, Atatürk diyor ki köşesi tam bir değerlerini sahip Türk genci imajı var ilk bakışta ,ama dedim ya ilk bakışta sonra adamın üye olduğu gruplara bakıyorsun bide ne görsen iyi, bir gruba üye olmuş grubun adı "facebook Türkçe olmasın, maganda dolmasın" be şerefsiz herif Türkçe konuşmak,yazmak ne zamandır aşağılayıcı bir durum, sen gidip de başka gruplara üye olsana binlercesi var salak salak, bahse girerim ki ile başlayan, facebook ta ebesini de bulacağını iddia eden binlerce dünya salağı grup var, sen Türkçe giderse Türkiye’nin de elden gideceğini anlamayacak kadar mı gerzeksin!!! inşallah azınlıktadır dedim ama baktım ki onlarca, yüzlerce belki de binlerce var bu profillerden, internet üzerinden bi hayli endişe verici istatistiklere ulaşabilirsiniz facebookla ilgili, ülkemiz adına endişe verici örneğin 1.5 milyarlık Çin Network'unda üye sayısının 150 binler civarında dolaştığı, 70 milyon nüfuslu ülkemizde ise 1.5 milyon üyeye yaklaştığı gibi, adamların dünyanın ekonomik devi olma yolunda üretip çalıştığı aşikar, bizim ülkemizde bu siteyi iyi niyetli kullananlarda tabi ki vardır bunlardan biride bu yazıyı okuyan sensindir belki de, ama ne yazık ki azınlıkta bu güruh...
Ulu önder Atatürk ‘ün ülkenin geleceğini emanet ettiği ey Türk gençliği:: ciddi bir sayınız manita araklama niyeti ile en cıngıllı resimlerinizi facebook ‘a koyma telaşındasınız, onu bunu dürtüp, beğendiklerinizi kucaklıyorsunuz, eleştirdiğiniz siyasetçilere alternatif üretmek yerine onlara başörtü takıp birbirinize forwardlayıp eğlenin bakalım, şehitlere bilgisayardan karanfil yollayıp(onlarda bilgisayar başında şehit düştü dimi ), memleketi PC başında kurtaracağınızı düşünün...
HADE LENNNN akıllı olun poke’lerim alayınızı vallaaa!!!

4 ocak 2008
İstanbul ümit balçık